2 Aralık 2014 Salı

Topkapı Sarayı

güzel bir istanbul turunun pazar sabahı Topkapı*Harem turumuza başlangıç yaptık. hem de şehzademizle :) ufkumuzu açtık...benim ikinci ziyaretimdi. daha çok gidip daha çok öğrenmemiz hayatımıza hayırlı yollar çizmemiz lazım..

Saray, Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m² bir başka blgiye göre ise 45 000 metrekare.

I. Avlu (Alay Meydanı) 
Ayasofya tarafındaki saltanat kapısından girilen ve birbirinden geçilen dört avlu çevresindeki mimari yapılardan oluşan Saray’ın etrafı bahçeler ve meydanlarla çevrilidir. Sarayın ilk avlusu olan ve halkın başvuru için girebildiği birinci avluda (Alay Meydanı) Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi, Darphane, Fırın, Hastane gibi sarayın dış hizmet yapıları bulunurdu.
Osmanlı padişahları sefere gidiş ve dönüşlerinde, Cuma Selamlığı gibi alaylarda-törenlerde bu avludan ihtişamla geçerdi. Bu avlu çeşitli törenler öncesinde ve elçi kabullerinde; yeniçeriler, hizmetliler ve onların atları için bir bekleme alanı olarak kullanılırdı. Saray’ın diğer bölümlerinin aksine halk bu Avlu’ya girebilirdi.

arkadaki kapının ismi BABÜSSELAM Fatih Sultan Mehmed tarafından 1468 yılında yaptırılmıştır. Kanunî döneminde yapılan onarımlardan sonra, kesme taştan, geniş kemerli portal tonozu, yan nişleri ile 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin klasik unsurlarını yansıtan kapı, İki kulesi ile çağdaşı Avrupa kale kapılarına da benzer. Demir kapı 1524’te İsa bin Mehmed tarafından yapılmıştır. I. Avluya bakan cephede Kelime-i Tevhid, Sultan II. Mahmud tuğrası, yanlarda 1758 tarihli tamir kitabeleri ve Sultan III. Mustafa tuğraları vardır. II. Avluya bakan cephe 18. yüzyılda rokoko üslubunda dekorlanmış geniş revaklara sahiptir. Buradaki manzara konulu duvar resimleri ise 19. yüzyıla tarihlenir. Kapının iki yanında, “Bevvabân-ı Dergâh-ı Âli” denilen kapı görevlilerinin kullandığı koğuşlar günümüze ulaşamamıştır.   
Padişahtan başka hiç kimsenin atla giremediği bu anıtsal kapı, Saray’ın ana bölümlerine geçit verir. Günümüzde de Müze ziyareti bu kapıdan başlar.




      Rehberimiz Talha Uğurluel gruba hitap ederken...


Çarkıfelek  Motifi..Merkezden çevreye doğru açılan eğrilerden meydana gelen bir motif
Çarkıfelek her şeyin, yüce yaratıcının aşkı ile döndüğünü, semayı ifade ediyor. Coşkunun zirveye ulaştığı anı ve noktayı tarif ediyor. Varlık âleminde atomun etrafında nötronların döndüğünü görüyoruz. Ay dünyanın, dünya Güneşin etrafında dönüyor. Cami kubbesinde yer alan çarkıfelek motifi, varlık âleminde dönüşü simgelemektedir. Çarkıfelek yani bir merkez etrafında sürekli devinim halinde olan süsleme kompozisyonu Türk-İslam sanatlarında çok sık kullanılmıştır. İslamiyet'in zaman ile ilgili kabulü, günümüz bilim anlayışının da kabul ettiği gibi, an gelip geçer ve aynı zamanı aynı yerde aynı şekilde tekrar yaşamak mümkün değildir. Bu eşsiz devingenlik bir düzen içinde devam etmektedir. Bu düzenin varlığı Allah'ın kudretinin de bir göstergesidir.


Sarayın II. avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekanların yer aldığı Divan Meydanı (Adalet Meydanı)’dır. Tarih boyunca pek çok törene sahne olan bu avluda divan toplantılarının yapıldığı Divan-ı Hümayun(Kubbealtı)  binası ve yanında Divan-ı Hümayun Hazinesi yer alır. Divan yapısının arkasında ise Sultanın  Adaletini temsil eden Adalet Kulesi vardır. Kubbealtı'nın yanında Harem Dairesi girişi ile Zülüflü Baltacılar Koğuşu bulunur. Zülüflü Baltacılar Koğuşu ile aynı yönde bulunanHas Ahır yapıları ise aynı yönde, bir avlu etrafında yer alır. Adalet meydanının Marmara yönündeki revakların arkasında ise saray mutfakları ile ek hizmet binaları bulunmaktadır. Adalet meydanının kuzey yönünde cülus, arife, bayram ve cenaze törenlerinin yapıldığı, Sancak-ı Şerif’in Serdar-ı Ekrem olarak savaşa giden Sadrazam'a teslim edildiği yer olan Babüssaade yer alır.





Matbah-ı Amire
Saray'ın II. avlusunda Marmara Denizi cephesinde 170 metre uzunluğunda bir avlu/sokak etrafında sıralanan yapılardan oluşan ve 5250 metrekarelik bir alana yayılan Saray mutfakları, müştemilâtı ile birlikte ayrı bir mahalle görünümündedir.
Fatih Sultan Mehmet döneminde yine aynı yerde inşa edilen mutfakların mimarisi bilinmemekle birlikte, Aşçılar Camii'ne bitişik ilk iki kubbeli mekânın bu dönemden kaldığı. Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde Saray nüfusunun artması sebebiyle mutfakların genişletildiği, 1574 yılında çıkan yangından sonra Başmimar Sinan tarafından mutfakların ve koğuş yapılarının yenilendiği ve önündeki sokağın genişleterek revakların avluya doğru öne alındığı bilinir.
Geçmişte Çin ve Japon porselenlerinin kronolojik olarak sergilendiği Saray Mutfakları, mimarisi, teşkilatı, iaşesi, kullanılan araç-gereçleri ve yemek-tatlı kültürünü tanıtan tematik bir düzenleme ile 23 Eylül 2014 tarihinde ziyarete açılmıştır. Sergileme 15-18.Yüzyıl Saray Mutfağı, 19.Yüzyıl Saray Mutfağı ve Helvahane bölümlerinden oluşmaktadır.

 
 kuşlara  ve her canlıya verilen değerin bir göstergesi bu su olukları bu oluklarda biriken sular sayesinde susuzluklarını rahatlıkla giderebilirler ...yüzyıllar öncesindeki medeniyetimiz ve şimdiki halimiz ...



Dış Hazine/Silahlar Seksiyonu
Kubbealtı’nın yanında yer alan sekiz kubbeli hazine binası Kanuni döneminde yapılmıstır. Fatih
döneminde II. Avludaki hazinenin yeri kesin olarak bilinmemektedir. Burada devlet gelirlerini
olusturan vergiler saklanırdı. Maliye Defterhanesi, Osmanlı padisahlarının elçilere ve saraylılara
hediye ettikleri hilat denilen kaftanlarla bazı değerli esyada burada saklanırdı.
Bina günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi’ne ait içinde değisik dönemlere ait silahların
sergilendiği Silahlar Seksiyonu olarak kullanılmaktadır.

III. Avlu, Enderun (iç saray) padişaha ait mekanların yanında, Sultan II. Murad döneminde kurulan Saray Okuluna ait koğuş ve yapıları da barındırır.
Padişahın devlet adamlarını ve yabancı elçileri kabul ettiği Arz Odası, Fatih Köşkü / Enderun Hazinesi ve Has Oda padişaha ait mekanlar olarak önce çıkarken, Küçük Oda, Büyük Oda, Seferli, Kilerli, Hazineli, Has Oda isimleriyle anılan Enderun Saray okuluna ait koğuşlar, Babüssaade girişinden itibaren avlunun etrafına sıralanmıştır.
Avluya diagonel olrak yerleştirilmiş 15. Yüzyıl yapısı Hükâr Mescidi / Ağalar Camii ile, III. Ahmed döneminde havuzlu köşkün yıkılmasıyla yaptırılan III. Ahmed Kütüphanesi, Enderun eğitimine verilen önemi vurgular.
HAREM
Arapça “herkesin girmesine izin verilmeyen kutsal yer” anlamına gelen harem, Müslüman ülkelerde mahrem aile yaşantısını tanımlar. “Harem” kelimesi iki farklı anlamda kullanılırdı. Birincisi “padişahın haremini” yani ailesini, ikincisi ailenin içinde yaşadığı mekânı ifade ederdi. Osmanlı yönetim anlayışına uygun olarak devşirme kapıkulu kadrosunun bir kanadını oluşturan saray hareminin amacı, hanedanı oluşturmasının yanısıra, disiplinli bir eğitimden sonra cariyeleri, Enderun mektebinde yetiştirilen ağalarla evlendirerek bir devlet aristokrasisi yaratmaktı.

Cümle Kapısı

Harem’in hanedan ve kadınlar kısmına giriş yeri

“YA EYYÜHELLEZINE AMENU LA TEDHULU BÜYUTEN NEBİYYİ İLLA EY YÜ’ZENE LEKÜM”
(AHZAB 53)
Harem Giriş Kapısı diğer adıyla Cümle Kapısı, Harem bölümünü Harem Ağaları Taşlığı’ndan ayırıyor. Cümle Kapısı, Harem’in asıl kapısının, Ağalar Taşlığı’ndan görünmesine engel olan bir perdeleme görevi de görüyor... Üzerinde “Ey iman edenler, evlerinizin dışındaki evlere izin istemeden ve orada sakin olanlara selam vermeden girmeyiniz. Böyle hareketiniz sizin için daha hayırlıdır.” mealindeki Ayet-i Kerime yer alıyor. Böylece, başkalarının evine izin almadan girmenin yasak olduğuna dair Âyet hatırlatılarak, padişahın evine de izinsiz girmenin yanlış olduğu uyarısı yapılmakta...


Nöbet Yeri
Bu yöndeki diğer önemli yapı Nöbet Yeri’dir. Kuşhane Kapısı ile Cümle Kapısı’nı kontrol eden nöbetçilere ait olan yapı üç katlıdır. Bir yönü ile Cümle Kapısı’nda Kara Ağaların sürekli nöbet tuttukları asma kata bağlanır.






Valide Sultan Sofası
 Yûsuf Suresi , 12:64. / "Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir"



 MABEYN TAŞLIĞI
GÖZDELER DAİRESİ VE TAŞLIĞI
Üstü açık ve oldukça geniş olan bu bahçe, Mabeyn Taşlığı ve Mermerlik diye de anılan İkballer Taşlığı… Çifte Kasırlar, İkballer Dairesi ve Mabeyn Dairesi’nin çevrelediği mekân, Harem’in son taşlığı…
Fatih döneminde (1451-1481) yapılmış olan altınyol’un Haseki Dairesi (Sultana Sarayı) ile I. Selim Kulesi arasında bulunan kısmının önünde yer alır. Bu bölüm Harem’in, Selamlığa, yani Has Oda ve bazı köşklerin bulunduğu Sofa-i Hümâyun adı verilen dördüncü yerine en yakın kısmıdır ve direkt bağlantılıdır.

Mabeyn Taşlığı’nın diğer avlulardan farklı olarak önü açıktır. Üç tarafında çeşitli yapılar çevirir. Valide Sultan Taşlığı yönünde, Cinlerin Meşveret Yeri denilen revak bulunur. Bu revağın üst katı Şehzadegân Dairesi’dir. Aynı istikamette, taşlığın üzerinde Çifte Kasırlar yer alır. Avlu zamanla asma bahçe biçiminde genişletilmiştir.

Haremde..altın yolda yürürken...
Mabeyn’e uzayan dar koridora Altınyol denmesiyle ilgili çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte,  İsmini tahta çıkan sultanların buradan geçerken harem halkına sikke dağıtması söyleminden aldığı belirtiliyor. Bayram günü padişahın Harem halkına bir- iki kese altını saçarak bu yoldan geçtiği rivayet edilir... Padişahların Hasbahçe’ye ve şehre çıkışlarını sağlayan Altınyol, Enderun’daki has odalarını (yatak odası) da Mabeyn’e bağlıyor. Kara Ağalar Taşlığı’ndan Mabeyn’e kadar uzanan koridor, Harem’i sınırlayan bütün mekânları birbirine bağlayan tek geçit. Yaklaşık 45 metrelik yol, Has Oda Taşlığı’nda yani Hırka-i Saadet Dairesi’nde son buluyor

 
KUŞHANE VE HAREM KAPISI
Ağalar Cami ile Küçük Oda Koğuşu arasında 19. yüzyıl sonuna kadar küçük bir iç avlu olduğu bilinir. Bu avludan Kuşhane kapısıyla Harem’e geçilir. Günümüzde Harem Dairesi çıkışı olarak kullanılan kapının yanındaki mevcut Kuşhane, üst üste iki odadan meydana gelir. Üst odasındaki avluya bakan balkon 1916’da yapılmıştır. Cephe düzeni ile geleneksel kuş evlerinin büyük boyutlu bir örneğini hatırlatır. Ancak, yapının bugünkü durumu orijinal görüntüsüne uygun değildir. 
Haremin Kuşhane kapısı üzerindeki 1734/35 tarihli kitabede Sultan I. Mahmud’un (1730–1754) kuşhane mutfağını onarttığı yazılıdır.


 

 


 Fatih’in Topkapı Sarayı’nı inşa ettirirken Üçüncü Yer Köşkü’nü inşa ettirdiği mekâna daha sonraki dönemlerde; Çadır Köşkü ve Silahdarağa Köşkü yaptırılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Sofa ocağı ile birlikte Sofa Camii’nin de yapıldığı kaynaklarda yer almaktadır. 
Sultan II. Mahmud, Sultan III. Selim’in tahttan indirilmesi olayının Silahdarağa Köşkü’nde planlanması sebebiyle, 1809 tarihinde binayı yıktırarak, yerine Sofa Mescidini yaptırmıştır. Sultan Abdülmecid 1859’da Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası’nı yaptırırken, mescidi tekrar yıktırarak bugünkü Sofa Camii’ni yaptırmıştır. Caminin Safvet tarafından yazılmış kitabesinden Hazine Kethüdalığı ve Hazine Koğuşu görevlilerinin namazlarının burada kılmaları için inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Camiye adını veren Sofalılar Ocağı sarayın eski bir örgütlenmesidir. Koğuşları Çadır Köşkü’nün altında bulunurdu. Bostancıların bir bölümü kabul edilebilecek Sofalılar; Dördüncü ve Beşinci yerlerin bekçiliğini yapar, Hırka-i Saadet Dairesi’nin temizliği ile ilgilenirlerdi.


 


 
   

 Enderun Avlusu'ndan sonra, padişaha ait köşklerin ve asma bahçelerin bulunduğu IV. Avlu'ya geçilir. Has Oda'nın Mermer Sofa'ya açılan kapılarıyla da ulaşılan bu mekanda Osmanlı sanatının klasik köşk mimarisinin en seçkin örnekleri olan, Sünnet Odası, Bağdat ve Revan Köşkleri ile İftariye Kameriyesi yer alır. IV. Avlu'nun bir alt kotunda asma çiçek bahçesi, ahşap Kara Mustafa Paşa Köşkü, Hekim Başı Kulesi ve Sofa Camii yer alır. Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası Saray'da inşa edilen son yapılardır.
Topkapı Sarayının etrafını kuşatan Hasbahçeler içinde günümüze ulaşmayan çok sayıda köşk ve kasır olduğu bilinmektedir.




 
İftariye Köşkü

 IV. Murad döneminde Haliç yönüne genisletilen Sofa-i Hümâyûn mermer terasının Sünnet
Odası ile Bağdad Köskü arasında kalan kısmına, 1640’da Sultan I. Đbrahim tarafından
yaptırılmıstır. Kameriye seklinde olan bu köskün özelliği tombaktan olusudur. Dört sütunun
tasıdığı bir tekne kubbe ile örtülüdür. Kameriye, çıkıntı yapan konumuyla mermerlikten ayrılmıs,
alttaki bahçelere ve kente, Haliç ve Galata’ya yönelik bir konuma getirilmistir.
Bu kameriyede Ramazan aylarında sultanın iftarı beklediği, orucu burada açtığı sanılır. Bu
nedenle iftariye adını almıs olmalıdır. Yaz aylarına rastlayan bayram törenlerinde sultanın
Enderûnluların bayram tebriklerini burada kabul ettiği ve asağı bahçede yapılan spor gösterilerini
seyrettiği kaynaklardan anlasılır.



HAREM ŞİMŞİRLİK DAİRESİ






                
Aya İrini
4. Yy. da inşa edilmiş. İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmediği için mekânın içinde ve dışında çok fazla değişiklik yapılmamış, silah ve ganimetlerin depolandığı yer olarak kullanıldığından “Cebehane” adını almıştır. III. Ahmed döneminde yapılan giriş revakında iki onarım kitabesi yer alır. 1726 tarihli bu kitabeden yapının Darü’l-Esliha olarak onarıldığı ve burada depolanan silahların düzenlenerek, adeta bir silah müzesi durumuna getirildiği anlaşılmaktadır. Revaktaki ikinci kitabe 1744 tarihlidir ve bu kitabeden de yapının I. Mahmud döneminde yapılan onarımlar sonrasında yeniden Cebehane haline getirildiği anlaşılmaktadır. 19. yüzyılda “Harbiye Ambarı” adıyla depo işlevi devam eden yapı, 1846 yılında, Tophane Müşiri Fethi Ahmed Paşa’nın girişimiyle Mecma-i Esliha-i Atika ve Mecma-i Âsâr-ı Atika (Eski Silahlar ve Eski Eserler Müzesi) adıyla iki bölüm halinde bir müzeye dönüştürülmüştür. Daha sonra yeniden depo haline gelen yapı, 1908-1940 yılları arasında Askeri Müze olarak kullanılmıştır.

BABIHÜMAYUN
 
 Topkapı Sarayı’nın üç törensel kapısından biri olan ve I. Avlu’ya geçit veren Bâb-ı Hümâyûn, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478 tarihinde yaptırılmıştır. Orijinalinde İki katlı, simetrik, iç ve dış cephe arasında kubbeli bir mekâna sahip olan dikdörtgen planlı kapı, Orta Çağ kalelerini ve iki yanındaki nişlerle Selçuklu yapılarının anıtsal portallerini hatırlatır. İki yanında kapıcı koğuşları yer alır. Üst kat padişahların çeşitli alayları (törenleri) izlediği bir Hünkâr Kasrı olarak kullanılmıştır. Kapının iç ve dış cephelerinde Kur’ân-ı Kerim'den ayetler, Sultan Abdülaziz’in tuğrası ile Ali b. Yahya es-Sufi’nin imzasını taşıyan ve 1478 tarihini veren Arapça bir kitabe yer alır. Bu kitabeyi günümüz diline çevridiğimizde şu cümleler yazılıdır:
 “Allahın inayeti ve izniyle, iki kıtanın Sultanı ve iki denizin Hakanı, bu dünyada ve ahirette Allah’ın gölgesi, Doğu’da ve Batı’da Allah’ın gözdesi, karaların ve denizlerin hükümdarı, Kostantinopolis Kalesi’nin fatihi, Sultan Mehmed Han oğlu Sultan Murad Han oğlu Sultan Mehmed Han, Allah mülkünü ebedi kılsın ve makamını feleğin en parlak yıldızlarının üstüne çıkarsın, Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Han’ın emriyle, 883 yılının mübarek Ramazan ayında bu mübarek kalenin temeli atılmış ve sulh ve sükûneti güçlendirmek için yapısı gayet sağlam olarak birleştirilmiştir”







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder