19 Eylül 2015 Cumartesi

Cordoba - Kurtuba - İSPANYA

Cordoba - Kurtuba - İspanya
Kahvaltı sonrası otobüsümüzle yola koyulduk.
Kurtuba'ya giderken yol üzerinde Don Kişot'un kasabasına da uğradık.

Kastilya-La Mança İspanya'da Özerk Bölge. Yüzölçümü 79,463 km² nüfusu ise 1,977,304'dir. Başkenti Toledo şehridir. 

http://cofrades.sevilla.abc.es/profiles/blogs/nuestra-senora-del-buen










































































Güneş ve  rüzgar enerjisi konusunda ve verimli sulama teknik ve uygulamaları konusunda çok yol almış Avrupa...

yolculuk sonrasında Kurtuba' ya ulaştık.

İslam medeniyetinin başkentliğini yapmış ,birçok filozof yetiştirmiş bir şehir.




·                     Barrio de la Juderia,yahudi mahallesi, eski Cordoba'nın tam göbeğindedir.14.yüzyıla ait sinagog gezilebilir.Hareketli bir bölge.




KURTUBA CAMİİ

Hristiyanlık ve Müslümanlık arasındaki en büyük iktidar savaşlarının konusu olmuş bu yapı, şüphesiz Cordoba kentinin incisi. Aya Sofya ile birlikte, iki din arasında el değiştirmiş dünyadaki en önemli kutsal mekânlardan biri. Müslümanlar için, kaybedilmiş bir miras,



Uzun süre Endülüs Emevileri'nin egemenliğinde kalan şehirde en önemli mimari eser, Ispanyollar tarafından (İspanyolca'da Arapça Mescit kelimesinden türemiş )"Mezquita" olarak adlandırılan Kurtuba Camisi'dir. Katolik İspanyollar'ın şehri yeniden ele geçirmesinden sonra kiliseye çevrilen ve günümüzde hala katedral olarak kullanılmakta olan yapı, yapılan bir miktar tahribata karşın hâla pek çok özelliğini korumaktadır. Córdoba'nin bu tarihi merkezi 1984'de UNESCO Insanlik Miraslari listesine alinmistir.
Córdoba "Guadalquivir Nehri"( Vad'il Kebir) sahillerinde vadinin ortasinda konumlanmistir. Sehrin kuzeyinde sehrin tam sinirinda Sierra Morena silsilesi bulunur. Sierra Morena silsilesinde kömür, kurşun ve çinko yatakları bulunmaktadır. 
























Cordoba şehri İsa’dan önce 164 yıllarında Romalılar tarafından kurulmuş, daha sonra bir süreliğine Vizigotların eline geçmiş, 716 yılında müslüman Araplar tarafından alınmış ve son olarak da 1236 yılından itibaren İspanyolların hakimiyetine geçmiş. Şehir özellikle Araplar döneminde altın çağını yaşamış, ikiyüzyıl içerisinde özellikle kültürel,ekonomik ve sosyal alanda o kadar gelişmiş ki 10. yüzyılda Avrupa’nın en zengin ve en büyük şehri haline gelmiş.



Cordoba, Guadalquivir'in üzerine kurulmuş, uzun yıllar Endülüs'ün başkentligini yapmış, o dönemde çağdaşı kentlerden şehircilik ve medeniyet anlamında çok ileride olan, devrin önemli bilim adamları ve düşünürlerini yetiştirmiş bir kent. Neredeyse her evde bir kütüphanenin olduğu, hastane, hamam ve okullar ile dolu, tertemiz ve apaydınlık bir şehirmiş zamanında. O günlerden geriye çok az iz kalmasına rağmen hala buram buram Endülüs kokuyor.

Cordoba Katedrali Mezquita ya da Kurtuba Ulu Camii.Bu yapı Cordoba'nın simgesi durumunda. Araplar Cordoba'yı aldıkları zaman, bir Roma tapınağı üzerine inşa edilmiş Saint Vincent kilisesini camiye çevirmişler. Camii muhtelif zamanlarda bir kaç defa genişletilmiş. Sonunda bu günkü büyüklüğüne ulaşmış. 24.000 metre karelik bir alan kaplıyor. Cordoba 1236'da tekrar İspanyolların eline geçtiğinde caminin içerisine bir şapel inşa edilmiş ve katedrale çevrilmiş. Ancak mihrab korunmuş. Müthiş bir derinliği ve manevi enerjisi olan bu yapı bir Endülüs gezisinin olmazsa olmaz noktalarından biri. Abdurrahman I tarafından yaptırılan ve 785 yılında inşaasına başlanan caminin yapımı bir yılda tamamlanmış. İlk yapıldığındaki büyüklüğü 75 metre eninde ve 100 metre boyundaymış. Daha sonraki hükümdarlar camiyi çeşitli eklemelerle büyüttmüşler. 833 yılında, Abdurrahman II, doğu ve batı taraflarına birer sahın ekleyerek sahınların sayısını 11'e çıkarmış. 961 yılında II. Hakem, camiye 11 sahın ve 11 kemer daha ekleyerek uzunluğunu 47,5 metreye çıkarmış. Bu ilaveler ilk şekli bozmadan, aynı üslupta yapılmış.
Bu eklemelerden sonra mabet 175 metre uzunlukta, 134 metre genişlikte muazzam bir yapıya dönüşmüş. Caminin çevresinde 12,20 metre yükseklikte kalın bir duvar var. Dünyadaki en fazla sütuna sahip olan mabet, Kurtuba Camii. Sütunlardan oluşan 19 paralel yol, bu doğrultuya dik 36 adet yolu dik açıyla kesiyor. 850 adet olan sütunların çoğu granitten, bazıları da çeşitli taşlardan yapılmış. Sütunlar, tuğlalardan ve beyaz taşlardan meydana gelen kemerleri destekliyor.
Kurtuba Camii'nin en güzel kısmı mihrabı ve minberi. Mihrap at nalı şeklinde. Mihrap kemerinin dayandığı sütunlar eşsiz güzellikte. Kurtuba Camii, 1236'da katedrale çevrilmiş. 1523'te çeşitli ilaveler yapılmış, fakat bu arada orta kısımlardan 63 adet çok güzel sütun kaldırılmış. Bu harika eserdeki mimari özellik, kendisinden sonraki pek çok esere örnek olmuş.
Caminin iç avlusu çok geniş. Avlunun içinde bulunan turunç ağaçları yazın namaz kılan Müslümanlara gölge verirken, içinde bulunan çeşme serinlik hissi uyandıryormuş.


















Bu bölgede başlangıçta, Roma tanrısı Janus adına yapılan pagan tapınak bulunuyormuş. Vizigotlar, MS.572 yılında, yerine Saint Vincent adıyla kilise yapmışlar. Kurtuba 856 da Endülüs Emevi Devletinin başkenti olduğunda kilise 30 yıl kadar Hıristiyan ve Müslümanların ortak ibadethanesi olarak kullanılmış, 875 yılında 1.Abdurrahman, arsa bedeli için Hıristiyanlara 100 bin dinar ödeyerek kilisenin üzerinde, Şam'daki Emevi camisini örnek alarak mevcut gotik sütunların üzerine caminin inşasını başlatmış ve bir yılda tamamlanmış. Caminin o zamanki büyüklüğü 75x100 m idi, inşasında kullanılan dayanaklı taş ve güzel damarlı mermerler Siena Morena bölgesindeki taş ocaklarından temin edilmiş, ahşaplar için Lübnan sedirleri kullanılmış. Caminin yönünün tam olarak güney-doğu'daki kıbleye dönük olmadığı mihrap nişinin güneye doğru olduğu, bunun sebebinin bazı kaynaklara göre yapıda kullanılan kilise sütunlarının konumu yüzünden, bazı kaynaklara göre de Şam'daki Emevi (Beni Ümeyye) Camii ile aynı paralelde olması hesap edildiği rivayet edilmiştir. Fas'tan gelen muhafazakar Muvahhidlerin kıblenin yanlış konumlu olduğu için burada namaz kılmayı reddedip, başkenti, İşbiliye (Sevilla'ya) taşıdıkları, orada (sonradan yıkılıp yerine Sevilla Katedralinin yapıldığı) camiyi inşa ettikleri de söylenceler arasındadır. Daha sonra gelen hükümdarlar, yaptıkları ilavelerle mevcut bütünlüğü koruyarak camiyi genişletmişlerdir. Bu ilavelerle büyüklüğü 175x134 mt ye ulaşmıştır. III.Abdurrahman avluyu kuzeye doğru büyütünce önceki minarenin 10 m kuzeyinde bu günkü 33.5 mt. yüksekliğindeki minareyi yaptırmış. Minarenin özelliği, birbiriyle ilişkisi olmayan iki merdivenle şerefeye çıkılabilmesi ve dört köşeli minare stilinin Avrupa'daki ilk örneği olmasıdır. Cami tamamlandığında altısı Batı duvarında, altısı avlu kenarında, yedisi Doğu duvarında olmak üzere 19 giriş kapısı vardı ve 24 saat açık bulunurdu. Caminin taşıma sitemini oluşturan mermer sütunlar ve at nalı biçimli çift sıra, beyaz taş ve kırmızı tuğladan yapılı kemerler, çarpıcı güzellikteki  iç dekorasyonu da oluşturmuştur. Sütun sayısı 200 yıl süren ilaveler ve genişletmelerle 1093 e ulaşmış ancak katedral inşası sırasında yıkılanlardan sonra bugün 856 sı ayakta kalmıştır. Sütunlardan oluşan 19 paralel yol, bu doğrultuya dik gelen 36 yolu dik açıyla keser. Koridorların Lübnan sedirinden yapılmış ahşap tavan bezemeleri de göz kamaştırıcıdır.

1236 yılında Kastilya kralı III.Ferdinand El-Santo Kurtuba'yı işgal edince, kendilerinin kutsal bir gününe denk getirip kardinal ve papazları yanına alarak  Ulu Camiye gelir mihrabın önünde küçük bir şapel yapılarak dua eder camiyi kilise olarak St.Marie Majeure adıyla takdis eder, ancak herhangi  yapısal değişikliğe gitmez. 14.yy başlarında törenler için mihraba yakın Capilla Real daha sonra da Hıristiyan tebasındaki Müslüman mimarlara müdejar mimari stili ile caminin bütünlüğüne sadık kalınarak aynı işçilik tarzıyla Capilla Villaviciosa adıyla küçük kilise yapılmış. Yanı sıra kilisenin yanındaki koridorların ahşap tavanları sökülerek, taş işçiliği ile yeniden yapılandırılmıştır. Caminin 19 giriş kapısı, üçü dışında kapatıldı. 1523 yılında Cordoba Ruhaniler Meclisi Ulu Caminin ortasına katedral inşa kararını aldı. Bu sırada tüm Avrupada Rönesans çağının en parlak dönemi yaşanmaktadır. Bunun için imparator V.Carlos'tan özel izin alınarak mihraba paralel koridordaki 63 sütun yıkılarak Doğu-Batı yönünde kilise inşa edilmeye başlanır. Mevcut minarenin üzerine kare planlı iki katlı çan kulesi ilave edilir. İlk katta 8 kilise çanı ikinci katta sadece önemli dini günlerde kullanılan büyük çan yerleştirilmiştir, kulenin zirvesine Aziz Rafael'in heykeli dikilmiştir. Katedralin yapım süresi, caminin ihtişamını gölgede bırakma isteyen kardinallerin dini baskısıyla, daha sonra gelen hükümdarlar tarafından üç kuşak mimarın farklı mimari tarzlar kullanmasıyla 2.5 asra yakın sürer. Katedrale açılan koridorlarda ve kemerlerdeki değişiklilerden başka, içinde son derece değerli taş ve mücevherlerle bezeli heykelleri, tabloları dini objeleri barındıran sekizgen köşeli müze,  çepeçevre 30 kadar çeşitli azizlere adanmış şapel yapılır. Ana altarın karşısında 1766 da Sevilla'lı heykeltıraş Duque Cornejo imzalı, ağaçlarının Amerika'dan getirildiği koro bölümün yapılmasıyla inşaat tamamlanır.
1236 yılında Kastilya kralı III.Ferdinand El-Santo Kurtuba'yı işgal edince, kendilerinin kutsal bir gününe denk getirip kardinal ve papazları yanına alarak  Ulu Camiye gelir mihrabın önünde küçük bir şapel yapılarak dua eder camiyi kilise olarak St.Marie Majeure adıyla takdis eder, ancak herhangi  yapısal değişikliğe gitmez. 14.yy başlarında törenler için mihraba yakın Capilla Real daha sonra da Hıristiyan tebasındaki Müslüman mimarlara müdejar mimari stili ile caminin bütünlüğüne sadık kalınarak aynı işçilik tarzıyla Capilla Villaviciosa adıyla küçük kilise yapılmış. Yanı sıra kilisenin yanındaki koridorların ahşap tavanları sökülerek, taş işçiliği ile yeniden yapılandırılmıştır. Caminin 19 giriş kapısı, üçü dışında kapatıldı. 1523 yılında Cordoba Ruhaniler Meclisi Ulu Caminin ortasına katedral inşa kararını aldı. Bu sırada tüm Avrupada Rönesans çağının en parlak dönemi yaşanmaktadır. Bunun için imparator V.Carlos'tan özel izin alınarak mihraba paralel koridordaki 63 sütun yıkılarak Doğu-Batı yönünde kilise inşa edilmeye başlanır. Mevcut minarenin üzerine kare planlı iki katlı çan kulesi ilave edilir. İlk katta 8 kilise çanı ikinci katta sadece önemli dini günlerde kullanılan büyük çan yerleştirilmiştir, kulenin zirvesine Aziz Rafael'in heykeli dikilmiştir. Katedralin yapım süresi, caminin ihtişamını gölgede bırakma isteyen kardinallerin dini baskısıyla, daha sonra gelen hükümdarlar tarafından üç kuşak mimarın farklı mimari tarzlar kullanmasıyla 2.5 asra yakın sürer. Katedrale açılan koridorlarda ve kemerlerdeki değişiklilerden başka, içinde son derece değerli taş ve mücevherlerle bezeli heykelleri, tabloları dini objeleri barındıran sekizgen köşeli müze,  çepeçevre 30 kadar çeşitli azizlere adanmış şapel yapılır. Ana altarın karşısında 1766 da Sevilla'lı heykeltıraş Duque Cornejo imzalı, ağaçlarının Amerika'dan getirildiği koro bölümün yapılmasıyla inşaat tamamlanır.




İspanya'nın Endülüs eyaletinde bir şehir Bir ülkeyi yada bölgeyi tanımak için tarihini bilmek gerektiğine inanarak Endülüs bölgesinin tarihine bakalım. 711 yılında Berberi komutan Tarık bin Ziyad komutasındaki Emevi orduları Cebelitarıktan İber yarımadasına girmiş, Germen asıllı Vizigot’ları yenerek İspanyanın Müslümanların eline geçmesinin önünü açmıştır. Tarık bin Ziyad orduları karaya bastığında gemileri yakarak ordunun ricad etmesini önlemiştir. (Gemileri yakmak, sözcüğü buradan çıkmıştır.) İlk zamanlar valilerle yönetilmiş, 750 yılında Abbasiler Emevi hanedanlığını yıkmış. Hanedandan sağ kalan Abdurrahman bin Muaviye Endülüse sığınmış ve Başkent Cordoba (Kurduba)da kendini Endülüs Emiri ilan etmiştir. Endülüs Emevi Devleti 1031’e kadar sürer. Üçüncü Hişam 1031 yılında öldüğünde çok sayıda bağımsız devletletçiklere bölünmüş. Bu devletçikler hem birbirleriyle hemde Hıristiyan İber halklarıyla savaşırken, Kuzey Afrikadan gelen Murabıtlar(1090-1147), Muvahitler(1147-1238) birliği kurmayı başaramamışlar. Müslümanlar Gırnata Sultanlığı (Beni Ahmer Devleti) olarak Granada ve çevresindeki bölgede sıkışıp kalmışlardır (1232-1492) Kastilya Kraliçesi İsabel, Aragon Kralı Ferinand (Fernando) ile evlenerek güç birliği sağlamış, 781 yıl süren İslam egemenliğine son vermişlerdir. 1492 yılında kuşatılan Gırnata Sultanlığı, bir sabah İspanyol bir komutanın, bir elinde Kuran ,bir elinde İncil surların önüne gelerek,*eğer şehri terkederseniz kimseye bir şey yapılmayacak* demesi üzerine barış sağlanmış. Son Sultan Abdullah şehri terk etmiş. Bir tepede durarak son kez şehre bakar ve ağlar. Annesi ona şöyle der ;“Bir kadın gibi ağlayacağına, bir erkek gibi savaşıpta ölseydin.” İspanyollar sözlerinde durmamış ertesi günü hıristiyan olmayan herkesi öldürmüş yada hıristiyan yapmış, kaçanda kurtulmuş. Müslümanların çoğu Kuzey Afrikaya kaçmış, Yahudiler’in ( yaklaşık 200.000) çoğu Hızır ve Oruç Reisin gemileri ile İstanbul, Selanik ve İzmir’e getirilmiştir. Bunlara “Sefarat Yahudi’leri” denir. İspanya kralı Üçüncü Felipe 1609 yılında çıkardığı fermanla 1610-1614 yılları arasında Müdeccenleri (İspanyada kalan Müslümanlar) ve Moriskoları (Hıristiyanlığı kabul etmiş Müslüman ve Yahudileri) İspanyadan kovdu kadın, çocuk demeden katletti, Engizisyonu katı bir şekilde uyguladı. Müslümanların izini silmek için bütün cami, kümbet medrese ve güzel binaları, sarayları yıktırdı. 100.000 lerce bilgi dolu kitapları yaktırdı. Endülüs’te okuma yazma oranı çok yüksekti. Çok sayıda bilim adamı ve düşünür  yetişmişti. Botanikçiler, gök bilimcileri yetişmiş, tıpta modern yöntemlerin adımları atılmıştı. Burada eğitim gören Avrupalı talebeler ülkelerine döndüklerinde yeni çağı başlatmışlardır. Endülüste bir kütüphanede 10.000 kitap bulunurken aynı çağda Parisin en büyük kütüphanesinde 70 adet kitap bulunuyordu. Bunlarıda azsayıda okuma yazma bilen rahipler okuyabiliyordu. Geriye nemi kaldı? Bir müddet kendilerininde kullandığı Elhamra Sarayı, Katedrale çevrilen Kurtuba cami, Alkazar sarayı, Altın Kule.


Toplam alan neredeyse 4 futbol büyüklüğünde; 175 metre uzunlukta, 134 metre genişlikte muazzam bir yapı. Caminin çevresinde 12,20 metre yükseklikte kalın bir duvar var. Bahçesi de bir harika, ağaçlar, portakalları ile duruyor, insana müthiş bir dinginlik veriyor, özelikle çıktığınız anki hüznünüzü düşününce, bunu iyice hissediyorsunuz.  Yahu bu insanlar o zaman nerde abdest alıyordu diye sormayın, dağdan getirilen ve her tarafta olan şadırvanlardan hiç eser yok. Sağdaki ilk kapıdan giriyoruz içeri. aydınlanmanı benzeri burada olmasına rağmen karanlık, içiniz birden daralıyor. Aydınlanma önceleri altın bin civarındaki kandil ele sağlanırmış geceleri.  Burası artık kilise ve bütün camlara büyük tablolar asılmış, 30 yakın şapel, küçük ibadethane çevrilmiş, önlerinde demir parmaklıklar var, niye bunu anlayamadım doğ3rusu! Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilerini heykelleri ya da tabloları var. Camii çift kemer sistemiyle yapılmış. Kavisli çift kemer kullanılmış. Şam Ümeyye camine benziyor, normal değil mi? Gerçi şimdi orası da kan ağlıyor, ama bu sefer keserin sapı misali, Müslümanlar kendi kendimize yaptık.  Kurtuba mescidinde  çift katlı kemer binaya yükseklik vermek içinmiş. Tırtıllı kemerler eklemeyi gösteriyor çünkü 1. Abdurrahman temel atmış, 4 aşamada genişlemiş. Bilge 2. Hakem bitirmiş. Dünyadaki ne çok sütun olan mekanmış. Sütunlardan oluşan 19 yol olması da hoşuma gitti, bir Çorumlu olarak. Malum plakamız bizim, bir de 19 rakamı üzerine yapılan müzakereleri hatırlayınca, acaba niye 19 diye aklıma geldi doğrusunu söylemek gerekirse? Sonra okumaya başlayınca kapılarının da 19 olduğunu öğrendim Altı Batı duvarında, altı avlu kenarında, yedisi Doğu duvarındaymış. Var bu 19 rakamında bir keramet Ama sadece üçü açık kalmış, diğerleri kapatılmış. İlginç olan taraf, kıble % 50 oranında yanlış. Hem medeniyetin zirvesi olacaksınız hem de böyle fahiş bir hata yapacaksınız! Fakat bazı dönemler, bazı Müslümanlar kıblesi yanlış diye namaz kılmadıkları da olmuş. Burası aynı zamanda medrese olarak işlev görmüş. Her sütunun dibinde 14. Yy kadar hocalar kendi alanlarına da dair metinler okutmuşlar.  Mihrap tam bir şaheser, minber raylı bir sistem üzerine konulmuş. Mihrap içinde tablolar var, en önemlisi de şehrin anahtarının halife tarafından imparatora teslim edildiğini gösteren tablo galiba.
Cami, 1523 katedral olmuş. Yahudiler Hz. İsa’ya işkence edenler, Müslümanlar ise onun mesajını bulandıranlar olarak görülüyor. Bu nedenle camii kiliseye çevrilince vaftiz edilmiş, temizlenmesi için St Marie Majeure adıyla takdis edilmiş. Zaten Yahudiler Hz. İsa’ya işkence edenler, Müslümanlar ise onun mesajını bulandıranlar olarak görülüyor. 1500 yıllarda zorla Hıristiyanlaştırma başlamış. 1520-20 arası hicret yılı, gitmeyenler de Hıristiyan sayılmış, olup olmadıklarına bakılmaksızın. Ardından gizli Musevi ve Müslümanları yakalamak için müthiş bir ihbar furyası başlamış. Engizisyonlar bunun eseri zaten. buradaki Barca ailesinden papalık yapan dört kişi var, yaklaşık yüzyıl hükümran olmuşlar, hatta birisi evliymiş, iki hanımı ve çocukları da varmış. Yapılan günaha göre tarife yapanlarda bunlar zaten. Neyse benim demem şu, caminin tam ortasına 63 sütun keserek bir kilise yapmışlar ve hala işlevsel, ayinler yapılıyor. Tavanlar ahşam ve harika işlemesi ile duruyor. Dört köşeli ve iki ayrı merdivenle şerefesine çıkılan minaresi zaten hemen göze çarpıyor, bu şekil Avrupa’da ilkmiş. Minare üzerine yine kare planlı iki katlı çan kulesi ilave edilmiş. Tepesinde ise Aziz Rafiel’in heykeli konulmuş.
Mihrap önünde müthiş bir yığılma var, herkes resim çekiyor, çünkü bir ana iki de yan oda şeklinde ve süslemeler bir harika. Tavanı da muhteşem, sekizgen ve kufi yazılarla süslü. Mihrap da kullanılan mozaiklerin Konstantinopolis, yani İstanbul’dan gelmiş. mihrabın sağ yanındaki bir nevi hünkar mahfili işlevi görürmüş.






































































































































caminin avlusunda eskiden hurma ağaçları ve şadırvanlar varmış, yüzyıllar içinde hurma bahçesi portakal bahçesine dönüştürülmüş, şadırvanlar da yerini bu havuza bırakmış.











sokak cadde isimileri




Alcâzar de los Reyes Cristianos Hristiyan Krallar’m kalesi, İspanyan Engizisyonuna ev sahipliği yapmış.  Güzel bir bahçesi var ve yapının içinde de Roma döneminden kalma mozaik örneklerinden de görebiliyorsunuz. Al-cazar yakınlarında bir de Jardın Botânico (Botanik Bahçesi) bulunuyor. Bahçede bir de, buz çağından bu yana yaşamayı başarmış bir ağaç türü varmış.





hediyelik eşya dükkanı..fiyatlı ama çok güzel ürünler var.








·                     Calleja de las Flores, Çiçekler Sokağı . Bölgenin en popüler ve güzel sokağı.Buradan arkanı dön ve katedrali çan kulesiyle beraber fotoğraflayın.
·                     Dar sokaklar,beyaz evler,avlular.Evlerin avluları çok renkli.Nisan-Haziran döneminde en güzel avlulu ev yarışması yapılıyor.Patio yani avlu yazan yerleri gezip turizm ofisinden form alıp oylama yapabiliyormuşsunuz.






Avrupa'nın ortasında 5 vakit ezan okunuyor  Endülüs'ün başkenti Kurtuba'da .
Endülüs'ün 1492 yılında yıkılmasıyla susan ezan, tam 519 yıl sonra, 2011 yılında tekrar okunmaya başlanmış. 




helal restaurantlara rastlamak mümkün Kurtuba' da ..kolaylıkla...







Ara sokaklarda ilerlerken bir başka ünlü filozof “Maimonides” in heykeline ulaşıyoruz. Maimonides, İbn Rüşt’ün öğretilerinden etkilenmiş, mantıkla inancın uyumlu birlikteliğini savunmuş dönemin önemli Endülüs’lü felsefecilerinden birisiymiş.




balkonlara pencerelere dikkat...:))


Cami önünde yer alan nehrin üzerindeki Punte Romano(roma) köprüsü,





Cami önünde yer alan nehrin üzerindeki Punte Romano(roma) köprüsü,


tarihi Puerto del Puento (Roma kapısı) her iki açıdan :)







Kurtuba'yı  gezdikten sonra yola koyuluyoruz istikamet Sevilla. Cordoba-Sevilla arası 140 km.

Cordoba'nin diger bazi onemli Ispanya sehirlerine uzaklilari su listede verilir:  Barselona: 880 kmBilbao: 797 kmCádiz: 262 km Granada: 232 km Madrid: 401 kmMálaga: 163km Valensiya: 582 kmSP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder