19 Eylül 2015 Cumartesi

Toledo - Tuleytula - İSPANYA

Toledo - Tuleytula - İspanya
Toledo yani TULEYTULA
hızlı tren biletimiz ve keyfimiz
TOLEDO Madrid’den  karayoluyla yaklaşık 1-1,5 saat uzaklıkta. Biz trenle yaklaşık yarım saatte gittik.


aşağıdaki yazıların çoğunluğu yaptığım araştırmalar esnasında edindiğim bilgilerin paylaşımı oldu. ama hangi sitelerden alıntıladığımı maalesef not almamışım.

Toledo’nun tarihinde, Madrid şehrinin büyük önemi bulunmaktadır. Bu yüzden biraz Madrid den söz etmek gerekmektedir.Maiyrit şehrinin kelime anlamı, arapçada “pınarlar mekanı” dır. Şehir araplar tarafından kurulmuştur. Kurulmasındaki en büyük etken ise Toledo şehrini, kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı korumaktır. Yani ilk defans noktasıdır. Çünkü müslümanlar İber yarımadasını ele geçirdiklerinde, yanlızca kuzeydeki birkaç şehiri hükümranlıkları altına alamamışlardır.Ancak gel zaman, git zaman, bu görev tersine dönmüştür ve bu kez, hıristiyanların Toledo şehrine  yürümelerinde ve Toledoyu ele geçirmelerinde, Madrid  şehri, bir ön şehir işlevini sürdürmeye başlamıştır. Yani, Toledo şehrini ele geçirmede kullanılmıştır. Toledo, M.Ö. Romalar tarafından kurulmus sehir; zamanla Vizigotlar, Magripliler tarafından ele gecerillmis, 1085 yılında Leon ve Castilya kralıVI. Alfonso tarafından ele gecirilip, Kastilya'nın merkezi haline gelmis. Uzun yıllar baskent olan sehir, 1560 yılında III.Felibe'nin Madrid'i baskent yapması ile eski önemini  kaybetmis olsa da güzel ve korunmus bir ortacag sehir olarak tarihsel önemini korumus ve 1986 yılında UNESCO tarihi miraslar listesine girmis.
İspanya’nın Kastilya La Mancha bölgesinin merkezi olan, Toledo şehrine vardık. Madrit-Toledo arası uzaklık:70 km. Madrid şehrinin güneyindedir. Yol otoban. şehir her ne kadar koruma altında olsa da, 28 bin kişinin yaşadığı bir yer. Toledo şehri, coğrafi olarak bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu tepenin çevresinde, at nalı şeklinde kıvrım yaparak dolaşan, Tako nehri akıyor. Tako nehri: İber yarımadasının en büyük nehridir. İspanya içinden doğar, aşağı yukarı, dörtte üçü İspanya topraklarında akar. Sonra,45 km.lik İspanya-Portekiz sınırını oluşturur ve Portekiz içinde  devam ederek,  Lizbon şehrinin hemen ağzında büyük bir denize dönüşür ve şehri ikiye ayırdıktan sonra, Atlas Okyonusuna dökülür.


Tren istasyonunun, bir zamanlar kral Alfonso’nun burayı ziyareti için yapılmış güzel bir bina olduğunu görebilirsiniz. 1920’li yıllarda ise, Toledo şehrinde yaşayan bir kısım akşamcı sanatçı (Salvador Dali, Luis Bunuel gibi) burada toplanırlarmış. Tren Atocha tren istasyonundan hareket ediyor. Turlar katedral ve Santo Tome Kilisesine götürüyor sadece.Tren biletleri ile ilgili size önerim; kesinlikle biraz erken gidip alın, çünkü tren dolunca bir sonraki trene kalabilirsiniz. Bir de gidiş-dönüş bilet fiyatı daha uygun fiyata geliyor, dönüş saatinizi de belirleyerek ona göre bilet almanızda fayda var..  Unesco tarafından dünyada tek, tamamı açık hava müzesi olarak ilan edilerek, Dünya Kültür Mirası listesine giren bu şehre gitmemek Madrid'i eksik görmek anlamına gelir. 1920 yılında yapılan tren istasyonu dış görünüşü ve içerisindeki çini döşemeleri ile Endülüs mimarisi izlerini taşıyor Doğu kültürünü Avrupa’ya tanıtmış şehir sözleriyle nitelenen Toledo, Ortaçağ’dan kalma mimarisini günümüzde halen koruyabilmiş, üç büyük dinin izlerinin görüldüğü bir şehir. Aynı zamanda İspanya'nın Madrid'den önceki başkenti. Toledo şehrine girip, otobüsten indiğinizde veya trenden indikten sonra, Arap dönemi surlarındaki kapıdan girince yürüyen merdiven ile, Alkazarın bulunduğu Sokodaver meydanına doğru ilerleyin. Toledolular, turistler için gerçekten muhteşem bir güzellik yapmışlar ve surların bir bölümüne yürüyen merdiven yerleştirerek, ziyaretçilerin daha gezinin başlangıcında yorulmasını engellemişler.Ayrıca Toledo tren istasyonu  antik sehrin biraz dışında, istasyonun onunden kalkan otobus ve taksi ile sehre 5-10 dakika da ulasılabilir. 2 kisi iseniz taksi ve otobus aynı para olduğu söyleniyor. Biz yürüdük.yürünmeyecek mesafe değil.Toledo da  hiç vasıta kullanmadan gezdik.Toledon'nun ana merkezi Zocodover Meydanın da inip her yeri yuruyerek dolasabilirsiniz. 
Şehirde iki sıra sur var. Bunlar yani ilk gördüğünüz dış surlar, araplar döneminde yapılmış surlardır. Bunlara dış surlar diyoruz. Bunların içinde, biraz daha şehir merkezine yakın surlar var, onlar da vizigotlar döneminden kalma surlardır. Daha sonraki dönemlerde, hıristiyanlar, araplar döneminden kalma surlar üzerine: melek ve aziz heykelleri koyarak, bunları yer yer hıristiyanlaştırmaya çalışmışlardır. Vizigot surlarının üzerinde ise: bir kapı üzerinde, bir üçgen görülüyor. Bu üçgen üzerinde, bir ay ve bir güneş tasvir edilmiştir. Yani, bu kapıya güneş kapısı deniliyor. Bu surlar içinde bir takım kapılar var, bu kapılardan girilerek surların içine giriliyor. Biraz önce girdiğiniz kapı, bunlardan biridir. Yürüyen merdivenli kapıdan girdiğimizde, hemen yan tarafta bir kilise yapısı görülüyor. Ancak, özellikle sağ yandaki kapısına bakmalısınız. İslami stilde yapılmış, arkada apsis bölümünde, sanki romaneks tarz görülüyor, yani romaneks ve islami stil bir arada kullanılmış. Sokodaver meydanına geliyoruz. Arkazarın hemen karşısındadır. Sokodaver kelimesinin anlamı “dar yol” dur.  Ama aynı zamanda, dar yolda kurulan pazar anlamına geliyor. Soko: pazar ve dover: büyükbaş hayvan anlamına geliyor. Sonuç olarak, burada eskiden büyükbaş hayvan pazarı kuruluyormuş. Aslında, şehirde daha da dar yollar var. Hatta: yanlızca bir insanın geçebileceği darlıkta yollar olduğunu duydum. Sağ tarafta Alkazar ve ordada uzun kuleleri olan katedral görülüyor.Önce Sododaver meydanı, sonra katedral ve sonra Santomedo kilisesi. Meydanın en büyük özelliği gayet sakin olması ve çevresinde, birkaç dükkan, restoran ve kafeterya bulunması.  Meydanın bir diğer özelliği bir zamanlar, yerel hükümete karşı yapılacak protestoların burada yapılıyor olmasıymış. Bu meydana açılan sokaklardan birinde, ünlü biri yetişmiştir. Bu kişi bir bisikletçi. İspanyolların, 1959 yılında yapılan ulusal bisiklet yarışını ilk kazanan kişi, bu sokakta yaşayan birisidir. Bu kişi, aynı zamanda, Toledo şehrinin sütçüsüdür, bisikletiyle süt dağıtırken, Toledo şehrinin inişli-çıkışlı sokaklarında tam bir bisiklet cambazı oluyor ve bisiklet konusunda İspanyanın en büyük ödülünü, tam 5 kez kazanıyor, aynı zamanda “dağlar kralı” lakabını da kazanıyor.
Meydandan sonra şehrin en geniş sokağından ilerleyerek katedrale doğru gidiyoruz. Bu geniş sokak her iki tarafından alışveriş mekanları bulunan bir yer. Katedralde gezdikten sonra, yürüyerek şehrin sokaklarını keşfedebilirsiniz.  San Martin köprüsü üzerinden geçmeyi unutmayın.



Don Kişot’un yaratıcısı ünlü yazar Servantes Toledo şehrinde doğmuştur. Don Kişot'un maceraları bu çevrede geçiyor hep, sevgilisi Dulcinea'nın kasabası olan El Toboso da Toledo'da bulunuyor Aynı zamanda, şehir, üç büyük dinin bir arada ve barışçıl bir şekilde yaşadığı bir yer. Büyük İspanyol krallığına uzun süre başkentlik yapmıştır. Ortaçağdaki hali, günümüzde olduğu gibi duruyor. İspanya'nın en ünlü ressamlarından biri olan El Greco, Saraydan davet alınca buraya geliyor ve beğenerek, ömrünün kalan kısmını, yani son 37 yılını burada geçiriyor. Sanatçının dünyaca ünlü yapıtı Orgaz Kontu’nun Cenaze Töreni tablosu ise Santo Tome Kilisesi’nde bulunuyor. Araplar, buraya gelirken, yanlarından birçok şey getirmişlerdir. Bunlar arasında: sulama sistemi, dut, narenciye, şam fıstığı sayılabilir. Aynı zamanda, burada, o dönemlerde, yani 13’ncü yüzyılda, bir tercüme okulu kurulmuştur. Bu okulda: islam bilginlerinin eserleri tercüme edilmiştir. Çünkü: aynı dönemde, Avrupa karanlık çağda yaşamakta olmasına rağmen, Endülüste muhteşem bir medeniyet egemendir. Toledodaki eğitim kurumlarında öğrenci olabilmek için, Avrupanın birçok  bölgesinden öğrenciler akın etmektedirler. Okulda Arapça, İbranice, İspanyolca ve Latince çeviriler yapılıyormuş
























Şehirde, çok güzel bir alcazar var. Alcazar bölümünde bugün görülen yapı İmparator Şarlken döneminde inşa edilmiştir. Toledo şehrinin en yüksek yerindedir. Burası, daha sonra askeri bir akademiye çevrilmiştir. Hatta 1936-1939 yılları arasındaki, İspanyol iç savaşı sırasında ( bu savaş bir ideoloji savaşı olduğu için, İspanyadaki bütün her hane halkında bir kişi bu savaşta ölmüştür) alkazar, o zamanki milliyetçilerin kalesiymiş. 1936 yılında, burada, Cumhuriyetçiler  tarafından, milliyetçiler sıkıştırılır. Hatta cumhuriyetçiler, kale kumandanının oğlunu esir alırlar. Kale kumandanına: “kaleyi hemen teslim et, yoksa oğlunu öldüreceğiz” derler. Bunun üzerine, kale kumandanı, oğluna hitaben “oğlum,  ruhunu tanrıya öv ve aslanlar gibi, kral İsa için şehit ol” diye seslenir. Sonra çocuk öldürülür.  Tarihi süreç içinde ,yakın zamanda Topçu Okulu olarak kullanılmış ve günümüzde ise, Silah Müzesi olarak ziyarete açıktır. Sağ tarafta, dört kulesi olan bir şato görüntüsü veriyor. Arapça da, Alcazar kelimesi anlamı “alkasır”dan gelmektedir. Buradaki bir takım kelimeler arapça kökenlidir. 4000 kadar kelime, günümüz İspanyolcasına, Arapçadan girmiştir. Bunlardan biri de, kasır kelimesidir. Kale anlamına gelir. Buradaki ilk yapılaşma 3’ncü yüzyılda, buraya bir Vizigot sarayı yapılarak başlamıştır. Takip eden dönemde ise, 11’nci yüzyılda, müslüman mağribi döneminde, El Cid tarafından, bir müslüman yapısı yapılmıştır. Daha sonra ise, Kastilya döneminde, bu kez Kral V.Carlos tarafından, burada, kraliyet sarayı yapıldığı görülüyor.    Ancak Alcazar yapısı, tarihi süreç içinde, birçok kez yangınlar geçirir ve tahrip olur günümüzde “Silah Müzesi” ve “Kütüphane” olarak kullanılıyor. Ancak, İspanyanın en büyük kütüphanesidir.






Toledo denince akla ilk gelen şey, bir orta çağ kenti ve demir atölyeleridir. Roma döneminden bu yana, kılıç yapım endüstrisi, bir sektör haline gelmiştir ve özellikle Vizigotlar ve Araplar döneminde, en yüksek noktasına ulaşmıştır. Tarihi süreçte, Toledo şehri, başkentliği Madrid’e kaptırınca, bayağı fakirleşiyor ve bunun üzerine Kral III.Carlos tarafından, 18’nci yüzyılda, burada büyük bir kılıç atölyesi kuruluyor. çelik çok önemlidir. Bu çelik ürünlerinin günümüzdeki en büyük müşterisi: Amerikan Sinema Endüstrisi Holywood. Bunlar tarihi filimlerdeki bütün kılıç ve tarihi kıyafetleri burada yaptırıyorlar.Tarihi süreç içinde ise Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahların, kılıçlarının Toledo da yaptırıldığı söylenir. Özellikle: şehri çevreleyen ırmağın suyunun, çeliğin kaliteli olmasında büyük etken olduğu söyleniyor. Damaskino  kılıç yapımında ve metal işlemede kullanılan zanaat türüne verilen ad damaskinoya, aynı zamanda “Şam işi” diyenler de var.











 bu mağazayı öneririz ürün ve fiyatlar gayet güzel



























 MEZQUİTA DEL CRİSTO DE LA LUZ CAMİSİ:Puerta dela Bisagrakapısının üstündedir. İsminin kelime anlamı: “Işık ve Mesih Camisi”dir. Burası 10’ncu yüzyılda, cami olarak yapılmış, ancak daha sonradan kiliseye çevrilmiştir. Bu nedenle, cami yapısının hemen üstünde, haç görülüyor. Günümüze ulaşan en eski ve tek camidir. Yani, İspanyadaki en eski magrip eserlerinden biridir. Caminin boyutları 8.60×7.74 metredir. Sütunlar ve at nalı kemerli, dokuz küçük bölgesi bulunmaktadır. Halen, müze olarak ziyarete açık tutulmaktadır. yapının cephesinde, Arapça yazılı bir kitabe var. Bu kitabede yapının “999 yılında, Musa Ali tarafından inşa edildiği” yazılıdır. Şehirdeki en önemli, müslüman dönemi yapısıdır.










































KATEDRAL

ÖNEMİ:
Diğer katolik şehirlerinde olduğu gibi, bir yerin şehir olabilmesi için, katedrali bulunması gerekmektedir ki, Toledo şehrinin bu katedrali, İspanya’daki diğer bütün katedrallerden daha üstündür. Kiliseler Papa tarafından vaftiz edildikten sonra katedral olarak adlandırılırlar. İspanya’nın Kardinali, başkent Madrid şehrinde değil, burada yaşamaktadır. Toledo katedrali, hiyerarşik olarak, ülkedeki diğer  bütün dini yapılardan üstündür.  Bir diğer öne çıkan özellik Avrupada bulunan gotik mevcut yapılar içinde, büyüklük bakımından ilk sıradadır.
DIŞ BÖLÜMÜ:
Katedralin ana cephesi düzensiz bir meydana bakıyor. Ama, bu ana cephenin görüntüsü muhteşem. Meydanda, katedralin hemen yanındaki bina Kardinalin sarayı, yani burada başpiskopos yaşıyor. Katedral ile saray arasında ise, bir köprü bulunuyor.  Meydanın diğer yapısı ise; 16’ncı yüzyılda, büyük sanatçı El Greko’nun oğlu Horse Manuel tarafından yapılmış, Belediye Binasıdır. Buradaki kule, özellikle görülmeye değerdir. Bu arada meydanda, bol miktarda satıcı var. Özellikle: gerek Madrit ve gerekse Toledo şehrini ve katedrali anlatan ve “Türkçe” yazılı broşürlerin satışını yapan satıcılar ilgi çekiyor. Bu broşürlerin Türkçe basılı olması ilginç ama aynı zamanda güzel bir görüntü.  Katedrale gelince sol tarafa baktığınızda: asimetrik bir kule görülüyor. Bu kule: gotik dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Kulenin yüksekliği: 90 metredir ve şehrin hemen hemen her yerinden görülmektedir. Kulenin içinde: 1753 yılında dökülen ve 17 ton ağırlığında olduğu söylenen, büyük bir çan var. Bu çan “Çapmana Gorda” ismiyle biliniyor. Yapının güneyinde başka bir kule var. Ancak, bu kulenin yapımı, yarım bırakılmıştır.   Yapının ön cephesinde: 3 kapı görülüyor. Bunlardan: ortada bulunan kapı: bağışlanma kapısıdır. Bu kapıdan giren ve bağışlanmayı dileyen insanlar: doğruca, günah çıkarma kabinlerine yönelirler. Diğer kapılardan: sol taraftaki kapı: kıyamet kapısı olarak bilinir. Sağ taraftaki kapı iseİsanın son yargısı kapısı olarak bilinir. Çünkü: İsa göğe yükselirken, çarmıha geriliyor, 3 gün canlı kaldıktan sonra göğe yükseliyor. 40 gün sonra tekrar geri geliyor, son yargısını veriyor ve bu son yargıda, iyiler cennete, kötüler cehenneme gidiyorlar ve böylelikle; aynı zamanda, İsa gelmeden önce, Arafta kalmış olan iyi ruhlar da kurtarılmış oluyorlar. İşte bu kapının üzerinde, bu olay betimleniyor. Orta kapının, yani bağışlanma kapısının üzerinde Meryem görülüyor. Meryem 7’nci yüzyılda, Vizigotlar döneminde, Toledo’nun  başpiskoposu olan İldefonso’ya tören giysisi veriyor. Bu sahne, birçok yerde görülüyor, Meryem ananın göklerden inip, Aziz İldefonso’ya tören kıyafeti vermesi, katedral içinde de tasvir edilmiştir.
İÇ BÖLÜMÜ GENEL BİLGİLER: Katedrale giriş ücretli. Kapıdan bilet almak gerekiyor.  Katedral kelimesi anlamı: “katedra” kelimesinden geliyor. “Başpiskoposun mekanı, oturduğu yer “ olarak anlamlandırılmaktadır. Katolik inanca göre, her şehrin, bir katedrali vardır. Ancak, bu yapı, diğer bütün dini yapılardan üstündür. Yapının tarihi süreç içindeki yerine gelince: Vizigotlar, kan dökülmeden şehri ele geçirirler. Ancak, bu sırada şehirde yaşayan müslümanlar, şart olarak, şehirdeki dini yapıların yıkılmamasını isterler. Burayı ele geçiren Kral 6. Alfonso, bunu kabul eder ve dini yapılara dokunulmaz.
Bir gün Kral, şehir dışına gittiğinde, kraliçe ve başpiskopos; aynı yerde bulunan caminin içine girerler ve bir altar koyarlar ve minaresine de çan takarlar.  Kral şehre döndüğünde, bunu görünce çok sinirlenir ve başta kraliçe olmak üzere, bunu yapanları yani başpiskoposun katledilmesini emreder.   Bu sırada: şehirdeki müslümanların lideri, Ebu Velid: “yapmayın, bıraktık kilise olarak kullanılsın” deyince, büyük bir katliam önlenir. Kilise içine: bir “ulema taşı” konur ve o taş, buranın aynı zamanda bir müslüman mekanı olduğunu ifade eder.   1223 yılına gelindiğinde ise, günümüzdeki yapının temeli atılır. Yani: o zamana kadarki yapı, cami haliyle kilise olarak kullanılmıştır.  Günümüzde görülen yapının, yani katedralin yapımına: 1223 yılında başlanır ve 1496 yılında tamamlanır. Dolayısı ile, baktığımız zaman, çok uzun bir süreç. Daha sonraki tarihlerde ise eklemeler yapılır. Ne zaman? İspanyollar ne zaman ki, Meksika, Peru, Maya, Aztek, İnka medeniyetlerine ulaşıyorlar, 1500’lü yılların ilk yarısında. Oralardan gelen altın ve gümüş miktarı, o zamana kadar Avrupada bulunmuş olan altın ve gümüş miktarının yüz mislidir. Bunlar yani zenginlikler ülkeye geldikçe, katedral yapısına da eklemeler yapılıyor. Çünkü: bütün zenginlikler kiliseler, dini yapılar için harcanıyor. Bu nedenle, buradaki sanat eserleri, inanılmaz değerlidir.  Evet, 16’ncı yüzyılda, çok önemli siparişler verilmiş ve bu siparişlerin parası, yeni keşfedilen kıtalardan gelen zenginliklerle ödenmiştir.   Yapıda: en son olarak: apsisin arkasında görülen transperan isimli bölüm, barok üslüpla eklenmiştir. Ancak: kökeni Fransaya  dayanan gotik süslemelerde görülür. Bunlar, daha çok: bir sürü sivrileri ve oymaları olan süslemelerdir. Daha sonra ise, rönesansın gelmesiyle, özellikle El Grekonun oğlu tarafından yapılan rönesans eklemeleri görülür. En son ise, biraz önce söylediğim gibi: apsisi arka bölümünde görülen aydınlık açıklık, barok üslupla yapılmıştır. Yani, yapı kendi içinde daha çok gotik üslupla yapılmış olmasına rağmen, eklemeler gotik üslupla yapılmıştır.  Gotik üslupla yapılan kiliselerin ana yapısına baktığımız zaman: bunların transepti olan kiliseler olduğu görülür. Yani: Latin haçı şeklindedir. Latin haçı şekline baktığımız zaman ise, bir kolun uzun, diğer kolun kısa olduğu görülür. Kısa olan kola: transept denir. Transepti yani kısa kolu olmayan kiliselere ise: bazilika  denir. Yani: bazilika ile kilise arasındaki fark budur. Yani, bazilikalar, daha dikdörtgen planlı kiliselerdir.
Buraya baktığımızda: arka tarafta bulunan “koro” bölümü: Latin haçı şeklindeki yapının tam ortasında bulunmaktadır. Koro mahallinin hemen arkasında, ana şapel, yani büyük şapel görülüyor. Şapeller: büyük dua odalarıdır. İki yanda, onlarca şapel bulunmaktadır. Bunlar: ortaçağ döneminde, özel olarak insanların gelip dua ettikleri ve kilisenin güzelleştirilmesi ve zenginleşmesi için bağış yaptıkları bölümlerdir. Daha sonraki tarihlerde ise, küçük dua odaları olarak adlandırılmışlardır.   Dolayısı ile, buradaki bütün bölümler, “nef” olarak isimlendirilirler. Katedralde, ana nef çok yüksektir. Taşıyıcı kolonlar var, bu kolonların sayısı 88. Bu  taşıyıcı kolonlar arasında tonozlar var. Bütün bu çarpraz tonozlar ve taşıyıcı kolonlar: gotik mimarinin özellikleridir. İki yana doğru baktığınızda, ana nefi destekleyen, daha kısa yan nefler görülüyor.   Sonuç olarak: yapının120 metre gibi bir inanılmaz uzunluğu var.
 KATEDRAL İÇİ BÖLÜMLERİN GEZİLMESİ:   ŞAPEL:  Katolik inancına göre, her yerleşim yerinin bir koruyucu azizi vardır.  Toledo şehrinin koruyucu azizi, İldefonsodur. İnanışa göre: Meryem ana, gökten iner, elinde çok süslü bir tören giysisi bulunmaktadır ve bu çok süslü tören giysisini, İldefonsoya giydirir.Meryem ananın gökten yere indiğinde, ayak bastığına inanılan taş burada bulunuyor. Hıristiyan inancına göre, bu taşa el sürmek kutsal bir olay. Önemli olan niyet, siz de el sürebilirsiniz.
 HAZİNE BÖLÜMÜ:  Katolik inancına göre, Kortis Krispi ayinlerinde kullanılan bir kupa var. Kortis Krispi ayini nedir? İsa, son akşam yemeğinde, havarilerini çevresinde toplar ve ekmek uzatır ve şöyle der “yeyin, bu benim bedenim” ve şarap uzatır şöyle der “için, bu benim kanım”  Bütün İncillerde, bu olay tasvir edilmiştir. Daha sonra, İsa’nın göğe yükselişi, ay takvimine göre hesaplanır ve 21 Mart tarihinden itibaren, dolunayın ilk görüldüğü Perşembe başlar ve üç gün devam eder, bundan 50 günlük süre sonra: Mayıs sonu ve Haziran ayı başlarında ise “Kortis Krispi” ayini kutlanır.  Kırmızı halılar döşenir, yukarılara brandalar serilir, palmiye dalları ile her taraf süslenerek, geçiş törenleri yapılır ve bu ayin, en güzel şekilde, burada yani Toledo şehrinde kutlanır. İşte, bu tören geçişlerinde: Hazine bölümünde görülen, yaklaşık200 kg. lık kupa: büyük bir platform üzerine konur ve insanlar, bu platformun altına çökerek, omuzları üstünde bunu taşırlar.  Bu muhteşem kupa: Hazine bölümünen en değerli eseridir. Kardinal Kisneron tarafından yaptırılmıştır. Bu kardinal: tarihi süreçte yeri olan biridir. O dönemde, Şarlken olarak bilinen krala mektup yazarak “gel İspanyanın varisi kalmadı, tahta çık” diyen önemli bir kişiliktir.  5000 parçalık değerli taşlardan oluşmaktadır. Yani, gümüş ve altının haddi hesabı yok. Bu değerli taşların, birbirine bağlanması için, 12.500 çivi kullanılmıştır. Kupanın orta yerinde: İsa’nın bedenini simgeleyen kominyon ekmeğinin: törenlerde konulduğu bir cam bölüm var.  Kupanın altı da, muhteşem işçilik gösterir. Altının bu süslemelerini görebilmeniz için, alt tarafa bir ayna yerleştirilmiştir. Buradan, kupanın altındaki barok tarzı yapılmış oturtmalık görülüyor. Hazine bölümüne girdiğinizde, sağ tarafta: Fransa kralı 10.Lui’nin (aziz mertebesine ulaşmıştır) göndermiş olduğu, el yazması inciller görülüyor. Diğer yanda: aşağıda bir kılıç var. Kılıç: General Franko tarafından, o dönemdeki kardinale hediye olarak gönderilmiştir.  Bir de, İtalyan dikdatör Mussolini tarafından, general Frankoya hediye edilen bir haç var. Sol tarafta bulunan bu haç, dönemin büyük rönesans ustası Anjelico tarafından yapılmıştır. Tahta üzerine yağlı boya olarak dizayn edilen haçın üzerinde: bir yanda, İsa canlı olarak betimlenmiş, diğer yanda ise, ruhunu teslim etmiş ve göğe yükselmiş olarak betimlenmiştir. Haçın, süslemeli olan arka bölümünü görmek için, burada yine ayna kullanılmıştır.
 KORO BÖLÜMÜ:Ana şapelin hemen altında, katedral yapısının tam ortasındadır. Koro başkanı, koroyu buradan yönetmektedir. Hemen önünde, ilahi kitabını koyduğu bölüm var.Bunun altında “kartal” görülüyor. Kartal, Aziz Yuhannanın kartalıdır. Aziz Yuhanne denince, kendisinin, ülkemizde, Selçuk ilçesi girişindeki Aya Sulluk Tepesinde gömülü olduğunu belirtmek isterim. Burada bulunan demir parmaklıkların bile, sanatsal önemi var. Korodakiler, ayakta iken, bu demir parmaklıklara dayanırlar. Ama oturma yerlerinde ise, asıl önemli olan sırtlıklar ortaya çıkar. Ceviz ağacından yapılmış bu ahşap sırtlıklara baktığınızda: burada işlenen tasvirlerin, Granada şehrinin alınışını yani fethini betimlediği görülür. Özellikle, en sonunda, Granada kalesinin anahtarları, katolik krallara teslim ediliyor ve böylelikle hıristiyan rekondistası ( yani İspanyanın tamamen hıristiyanlaşması, müslümanlardan arındırılması) tamamlanmış sayılıyor. Korodakilerin oturma yerleri ise yine ahşaptan yapılmış ve oturulmadığında, alt bölümleri izleyenlere bakıyor. Bu alt bölümlerde de: eski ahitte önemli olan yani hıristiyanlık için önemli olan bir takım sahneler ve tasvirler işlenmiştir.   Yine bu bölümde, yukarı kata  baktığınızda ise, akik taşından yapılmış kolonlar görülüyor. Bu akik taşından kolonlar, 52  tanedir. Bunların, eski camide kullanılmış akik taşı kolonlar olduğu söyleniyor. Zaten, ortaçağda, bu tür devşirme malzemeler, yeni yapılan yapılarda sıkça kullanılmıştır.  Yukarıda, ayrıca kaymak taşından yapılmış süslemeler var. Bunun aşağısında ise, eski ahitten peygamber ve önemli dini kişilerin tasvirleri işlenmiş, görülüyor. Tasvirler, en sağda , koro mahallinin sağ tarafından, Meryem ana ve çocuk İsa tasvirleri ile son buluyor. Bu tasvirlerin başlangıcı ise, Adem-Havva’ya kadar uzanıyor.
ANA ŞAPEL BÖLÜMÜ: Yan şapeller, ufak dua odaları olarak bilinir. Ana şapel ise, kardinalin duayı yönettiği yerdir.
Burada: bir tane altar var. Yani, bizdeki mihraba denk geliyor. Önceleri: kardinal, altarın önüne geçer, yüzü tanrıya, sırtı insanlara dönük olarak vaaz verirmiş. Daha sonraki dönemlerde ise, yüzü insanlara dönek olarak vaaz vermeye başlamışlar. Dolayısı ile, burada vaaz kürsüsü bulunuyor. Ama ilk dönem kiliselerinde, bu vaaz kürsüsü, apsisin daha da içinde bulunuyormuş. Arka bölümde: fon dekor oluşturması için, bir kekablo bulunuyor. Bu bölüm: 16’ncı yüzyılda yapılmıştır. Daha önce sözünü ettiğim gibi, ülke dışından gelen zenginlikler hep buraya ve dini yapılara akmış ve yeni eklentiler yapılmış. Yeni yerler keşfedildikçe, oralardan gelen bir takım zenginlikler bu tür yapılarda vicut bulmuş. Dolayısı ile, buradaki altar arkalığına ve biraz önce gezdiğiniz koro mahalline baktığınızda, bunların ceviz ağacından yapıldığı yani ahşap muhteşem sanat eserleri olduğu görülür. Bu bölümdeki süslemelerde, varak boyalar kullanılmıştır. Tabii, yine İncilden sahneler betimlenmiştir. Bu sahnelerin hepsini anlatmaktan öte, birkaç tanesi hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü, hepsini anlatmak, sayfalar alabilir.  Örneğin: en üst sahneye bakın. Burada: İsa’nın çarmıha gerilişi gösteriliyor. Ama, bu çarmıha gerilişte, İsa’nın bir yanında Meryem öte yanında ise Vaftizci Yahya var. Biraz daha yanlarda ise, iki kişi daha görülüyor. Çünkü: İsa, 2 adi suçlu ile birlikte çarmıha gerilmiştir. Hatta, 4 kişilerdir. Dönemin Romalı valisine  derler ki “bir tanesini affet, hatta özellikle İsa’yı affet, çünkü bu adam vaaz veriyor, insanlara kötü bir şey yapmamış”  Ancak: İsa, o dönemlerde, bütün yahudilere “Şeriat değişti, yahudi şeriatı artık aynı şeriat değil, on emre uyulmuyor, hani çalmayacaktın, hani öldürmeyecektin, hani komşun aç iken sen tok yatmayacaktın” demektedir. Tabii bu durum, bir takım insanların çıkarlarına ters düşmekte ve İsa sevilmeyen bir konuma getirilmektedir. Özellikle “İsa’yı affetmeyeceksin” şeklinde, dönemin Roma valisi Pontus Platus’a büyük baskılar olur.  Bunun sonucunda, vali, 4 kişi arasından, azılı bir katili affeder ve İsa, yanındaki iki adi suçlu ile birlikte, çarmıha gerilir. Hatta, çok ilginç bir hikaye de söz konusudur. Diğer adi suçlulardan biri der ki “hani sen mucizeler yaratıyordun, hani tanrının oğluydun, hadi kurtarsana bizi” Tam o sırada bir karga gelir ve bunu söyleyen suçlunun gözünü oyar.   Evet, yukarıdaki ilk sahnede, çarmıha geriliş betimlenmiştir. Burada, İsanın bedeni griye çalmış bir renktedir.   Hemen onun altında “doğum sahnesi” görülmektedir. Burada, Meryem ve melekler var. Meryem ve meleklerin aşağı tarafından doğum görülüyor. Doğumda da, arkada hayvan figürleri görülüyor. Yanda ise, Yusuf görülüyor. Yusuf; Meryem’in nişanlısıdır. Cebrail, Meryeme görünür ve “temiz bir şekilde hamile kalacaksın” diye müjde verilir. Ama, Meryemin hamileliği ortaya çıkınca, Yusuf buna kızar. Bunun üzerine: Cebrail, Yusuf’a da görünür ve “Ey Yusuf, yavuklun, temiz bir şekilde tanrının oğluna hamile kalmıştır, bırak ondan şüphe etmeyi” der. Bunun üzerine, Yusuf: gerek Meryemin ve gerekse İsanın hamisi olmuştur.  Dolayısı ile, eserde, Yusuf ve Meryem görülüyor, yerde yatan ise, bebek İsa.     Hayvan betimlemelerine gelince, onunda şöyle bir hikayesi var. Bu doğum olayı: bugün Filistin topraklarında bulunan “Beytüllahim” denilen yerde olmuştur. Bu yörede: insanlar, yeraltında ve yarı mağara evlerde yaşamaktadırlar. Doğum olayı sırasında ise, Meryem, Augustus döneminde yapılan ilk nüfus sayımına gitmektedirler, yani seferidirler. Bu bölgeden yani Beytüllahim’den geçerken, misafir olurlar ve kendilerine konaklamaları için, diğer tüm misafirlere olduğu gibi, ahır verilir. Dolayısı ile, doğum sırasında arkada hayvanlar görülüyor. Bir takım incillerde, bu hayvanların “hohlayarak” İsayı ısıttıkları söylenir.   Yine, sol tarafta: İsanın, Goldoda tepesine doğru, haçını sırtında taşıması betimlenmiştir. O zamanlar, Roma adına kutsal toprakları, bir vali yönetiyordu. Resimde: bir direğe bağlanmış ve kırbaçlanan İsa, betimleniyor.  Doğum sahnesinin hemen sol tarafından, sünnet sahnesi görülüyor. Bu da ilginçtir. Çoğu zaman unutulur. İsa, Yahudi doğmuştur ve yahudilerde, doğumun 8’nci gününde, sünnet olunmaktadır.  Doğum sahnesinin diğer yanında: “masumların katli” sahnesi görülüyor. İncillerde yazdığına göre: İsanın doğumundan hemen sonra, doğudan, 3 müneccim kral, yöreye gelir. Bu krallar, aslında kahindirler ve o dönemdeki bölge yöneticisi Herot ( Romalı valinin bir alt konumdadır) ile konuşurlar. Derler ki “biz Yahudilerin yeni doğmuş kralının yıldızını gördük ve ona tapınmaya geldik, yerini bize söylermisiniz?”  Herot, bunun üzerine: “kral benim, kim bu yeni doğmuş kral, hemen 2 yaşın altındaki bütün çocukları öldürün” emrini verir.  Dolayısı ile, ellerinde kılıçları olan kişiler yani askerler, bu betimlemede, çocukları katletmektedirler.
 GİYSİ BÖLÜMÜ: Kardinaller, ayine başlamadan önce, tören giysilerini burada giymektedirler. Ancak, burası da katedralin en değerli odalarından biridir. Çünkü: burada, inanılmaz güzel tablolar bulunmaktadır. Aynı zamanda, odanın tavan freski de muhteşem güzelliğiyle  dikkat çekmektedir. Freskin yapılış tarihi olarak 17’nci yüzyıl söyleniyor. Luka Jordana isimli sanatçının yaptığı freskte: barok resim stili kullanılmıştır. Sanatçı: İspanyol ve Napolilidir. Freskin en büyük özelliği: ortasına baktığınızda, ibranice “Allah” yazılı olmasıdır. Buradan, tanrısal bir ışık hüzmesi süzülüyor, o ışık hüzmesi, doğruca Meryem anayı aydınlatıyor.   Burada, yine daha önce benzerleri görülen bir sahne betimlenmiştir. Meryem ana ve elinde tören kıyafeti, Aziz İldefonso’ya, tören kıyafetini veriyor.  Diğer tarafta ise, Toledo manzarası ve bir köprü görülüyor. Bu köprü: günümüzde de görülen, San Martin köprüsüdür.   Odanın iki yanında ise: yukarıda sözünü ettiğim, değerli tablolar bulunuyor. Bunlar, daha çok ünlü sanatçı El Greko tarafından yapılmıştır. Hemen karşıda görülen tablo ise: İsanın soyulması tablosudur. Burada, İsanın üzerinde, kan kırmızısı bir tunik var. Çarmıha gerilmeden önce, Romalı askerler tarafnıdan, bu  tunik çıkarılıyor ve çıplak olarak çarmıha geriliyor. Yani: çarmıha gerilmeden hemen önceki hali görülüyor. Fakat: ilginç olan şu: resimdeki konstras çok önemli. Çevresindeki insanlar, inanılmaz haşin ve vahşi bir şekilde tasvir edilirken, İsanın yüzünde inanılmaz asil bir ifade resmedilmiştir. Diğer ilginç bir nokta: İsanın eli ve parmaklarının durumudur. İsa, elini tunik dışına çıkarmış ve El Grekonun bütün eserlerinde görülen bir işaret yapmaktadır. Bunun anlamı net olarak bilinmiyor olsa da, o zamanlarda, gerçek hıristiyanların, birbirlerine kendilerini tanıtmak için kullandıkları bir el işareti olduğu sanılıyor.   Burada, bir de yine ünlü ressam Goya’nın bir tasviri görülüyor. Goya: genellikle saray ressamı olarak çalışmış, portre yapmış olup, yaptığı başlıca dini içerikli resim budur.  Bir de, hemen karşıda Carravaggio’nun bir resmi var. İtalyan barok döneminin en iyi ressamlarındandır. Dünyada ışık ve gölge kontrasını en iyi veren, en realist ressamlardan biridir.  Burada, son olarak, bir takım kardinallerin kıyafetleri ve sancaklar sergileniyor. Bu sancaklar arasında, müslüman sancakları da var. Üzerinde hilal bulunan bu sancaklar, yapılan savaşlar sonucunda ele geçirilerek, buraya konulmuşlar.
 TOPLANTI ODASI: Katedral içinde, gezilecek son yer burasıdır. Burada: kardinaller ve rahipler, din adamları toplantı yapıyorlar. Bu odanın özelliği: gelmiş-geçmiş tüm kardinallerin, burada resimlerinin sergileniyor olmasıdır. Vizigot kardinallerinden başlanarak, yani 690 yılından günümüze kadar olan bütün kardinal resimleri var. En son olarak, 2009 yılında ölmüş olan kardinalin resmi görülüyor.  Bu resimlerin üstünde ise, sağ ve solda, Meryemin hayatıyla ilgili tasvirler var. Bunlar arasında: Meryeme müjdeden tutun da, daha sonra oğlunun yani İsanın çarmıha gerilişi tasvirleri görülüyor.









































Araplar tarafından Toledo ya getirilmiş olan Mazapan tatlısı var. Badem ezmesiymiş bu tatlı.
helal restaurant diye yazıyordu.



sinagog bahçesi
SİNEGOGLAR:
İspanyada yanlızca 3 sinegog bulunuyor. Bunlardan, 2 tanesi, Toledo şehrindedir. Şehrin güneybatı yamacındaki bu 2 sinegog: 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. İsimleri: Sinigoga El Transito ve Sinegoga De Santa MariaLa Blanca.Her iki yapı da, mimari stil açısından, güçlü magribi özellikler göstermektedir.
 Sinagoga De Santa Maria La Blanca 1203 yılında inşa edilmiştir. Mimaride, islam etkisi görülüyor. Yapı, 15’nci  yüzyılda, kiliseye dönüştürülmüş ve daha sonraki yıllarda ise, marangoz atölyesi, mağaza, kışla ve dönemin fahişelerinin sığınma evi olarak kullanılmıştır.
 Sinagoga El Transito Toledo şehrinin büyük çoğunluğu Yahudi iken 1357 yılında inşa edilmiştir. Burada, özellikle İspanyol Yahudi sanatı, doruk noktalarına ulaşmaktadır. İbranice sıva yazıtları muhteşem. Çan kulesi 1492 yılında, Yahudiler, İspanyadan sürülünce, hıristiyanlar tarafından, yapıya eklenmiştir.Yapı, dıştan bakıldığında, çok sade bir görünüm sunmaktadır. Sokağa bakan, yanlızca 7 penceresi var. Napolyon’a karşı yapılan savaşlarda, burası askeri kışla olarak da kullanılmıştır. 1977 yılında ise, ulusal bir anıt ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder